FENCİTY

FEN BİLİMLERİ MERKEZİ

ASLINDA HEPİMİZ BİRER YILDIZ TOZUYUZ.




6.SINIF image
Hakkında sayfası web sitenizin temel açıklamasıdır. Müşterilerinize, web sitenizin neyle ilgili olduğunu açıklayabilirsiniz.

Bu metnin tümünü düzenleyebilir ve yazmak istediğiniz metni ile değiştirebilirsiniz. Örneğin, bu sektörde ne kadar zamandır yer aldığınızı, şirketinizi özel kılan konuları, şirketinizin temel değerlerini ve daha fazlasını onlara bildirebilirsiniz.


Sayfalar sekmesinde Düzenle düğmesine tıklayarak Hakkında sayfanızı düzenleyin.
Hakkında sayfası web sitenizin temel açıklamasıdır. Müşterilerinize, web sitenizin neyle ilgili olduğunu açıklayabilirsiniz.

Bu metnin tümünü düzenleyebilir ve yazmak istediğiniz metni ile değiştirebilirsiniz. Örneğin, bu sektörde ne kadar zamandır yer aldığınızı, şirketinizi özel kılan konuları, şirketinizin temel değerlerini ve daha fazlasını onlara bildirebilirsiniz. Sayfalar sekmesinde Düzenle düğmesine tıklayarak Hakkında sayfanızı düzenleyin.
7.SINIF  image
Hakkında sayfası web sitenizin temel açıklamasıdır. Müşterilerinize, web sitenizin neyle ilgili olduğunu açıklayabilirsiniz.

Bu metnin tümünü düzenleyebilir ve yazmak istediğiniz metni ile değiştirebilirsiniz. Örneğin, bu sektörde ne kadar zamandır yer aldığınızı, şirketinizi özel kılan konuları, şirketinizin temel değerlerini ve daha fazlasını onlara bildirebilirsiniz.


Sayfalar sekmesinde Düzenle düğmesine tıklayarak Hakkında sayfanızı düzenleyin.
Hakkında sayfası web sitenizin temel açıklamasıdır. Müşterilerinize, web sitenizin neyle ilgili olduğunu açıklayabilirsiniz.

Bu metnin tümünü düzenleyebilir ve yazmak istediğiniz metni ile değiştirebilirsiniz. Örneğin, bu sektörde ne kadar zamandır yer aldığınızı, şirketinizi özel kılan konuları, şirketinizin temel değerlerini ve daha fazlasını onlara bildirebilirsiniz. Sayfalar sekmesinde Düzenle düğmesine tıklayarak Hakkında sayfanızı düzenleyin.
  1. GEZEGENLER                                             
  2. GÜNEŞ VE AY TUTULMASI                        
  3. MİKROSKOBİK CANLILAR
  4. MANTARLAR
  5. BİTKİLER
  6. HAYVANLAR
  7. KUVVET
  8. HAL DEĞİŞİMLERİ
  9. MADDELERİN AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ
  10. ISI VE SICAKLIK
  1. Gezegenler ve Özellikleri
  2. Güneş ve Ay Tutulması
  3. Destek ve Hareket Sistemi
  4. Solunum Sistemi
  5. Sindirim Sistemi
  6. Boşaltım Sistemi
  7. Dolaşım Sistemi
  8. Kuvvet
  9. Sürat
ALBERT EİNSTEİN  image
Albert Einstein
Bilinmeyen Einstein!..
Albert Einstein, modern zamanların en ünlü bilim insanı... Uzay, mekân ve zaman kavramlarını değiştiren bir fizikçi. Dağınık saçları ve çorapsız giydiği ayakkabılarıyla hep göze batan bu çok yönlü bilim insanının gizli kalmış dünyasında yolculuğa başlıyoruz...



Einstein, 1879 yılında Güney Almanya'nın Ulm kentinde dünyaya geldi. Babası küçük bir elektrokimya fabrikasının sahibi; annesi ise, klasik müziğe meraklı, eğitimli bir ev hanımıydı. Konuşmaya geç başlaması ve içine kapanık bir çocuk olması, ailesini tedirginliğe düşürmüşse de, sonraki yıllarda bu korkularının gereksizliği anlaşılacaktı. Giderek meraklı, hayal gücü zengin bir çocuk olarak büyüyordu.

Okulu hiçbir zaman sevemedi. Gerçekten de, genç Einstein'ın ileride ortaya çıkacak dehasının temelleri, kendisinin de sonradan belirttiği gibi, okulda değil başka yerlerde atılmıştı: "Çocukluğumda yaşadığım iki önemli olayı unutamam. Biri, beş yaşında iken amcamın armağanı pusulada bulduğum gizem; diğeri on iki yaşındayken tanıştığım Öklit geometrisi.Gençliğinde bu geometrinin büyüsüne kapılmayan bir kimsenin, ileride kuramsal bilimde parlak bir atılım yapabileceği hiç beklenmemelidir!" 1955'te Princeton’da hayata gözlerini yumana kadar bilim dünyasına çok şey kattı. 1916'da yayımladığı "Genel Görelilik Kuramı", 1921'de "fotoelektrik etki ve kuramsal fizik alanında çalışmalarıyla aldığı Nobel Fizik Ödülü, dahinin en önemli başarılarından sadece ikisi ya bilinmeyen dünyası.

Einstein ve X-files. Öteki bilim insanlarının aksine, X-files adı verilen normal üstü konulara çok meraklıydı. 1920'li yıllarda, fizik üzerine amatör araştırmalar yapan Amerikalı yazar Upton Sinclair'ın, telepatiyi konu alan "Zihinsel Radyo" (Mental Radio) adlı kitabına önsöz yazmıştı. Einstein, Sinclair'ın "altıncı his" ile ilgili kanıtlarının göz ardı edilemeyeceğine inanıyordu. Hatta, insanların telepatik yollarla iletişim kurabileceklerini de açıklamıştı. Bu savlarını, zihinsel yeteneklerini geliştirmek için katıldığı seanslara, yani kişisel deneyimlerine dayandırıyordu. 1930'da, Alman Otto Reiman'ın düzenlediği ruhsal testlere katıldı. Reiman, insanların yazı örnekleri üzerinde parmaklarını gezdirerek onların kişiliklerini analiz edebileceğini ileri sürüyordu. Sürekli tekrar-lanan başarısına rağmen, Einstein "soğuk okuma" denilen bu yönteme sıcak bakmadı. Bunun yanı sıra, ruhlarla ilişkiye girdiklerini belirten medyumlara hiçbir zaman inanmadı.

Einstein'ın ününü kurtaran kötü hava koşulunun öyküsü, satır aralarından kalma. Görelilik teorisinin en dramatik öngörülerinden biri de, geniş bir plastik tabakanın gülleyle kıvrılması gibi, uzay-zaman madde adacıklarının bulunduğu çevrede uzayın eğriselleşmesi (veya kıvrılması) ilkesiydi. Einstein 1912'de, bu görüşünü kanıtlamak için bir deney yapmaya karar verdi.

Gökyüzünün aynı bölümündeki yıldızların Güneş gibi, az da olsa yer değiştirdiğini ve yıldızların yaydığı ışıkların, Güneş'in büyük hacmiyle eğriselleşmiş uzay-zamanın dış hattını izlediğini kanıtlamak istiyordu. Bu yer değiştirme, Ay'ın Güneş'i kapattığı Güneş tutulması sırasında ölçülebilirdi. Yer değiştirmenin boyunu ölçtü, çok küçük bir açıyla gerçekleşiyordu. Einstein'ın deneyinin doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen bilim adamları, Güneş tutulması sırasında yıldızları gözlemlemeye koyuldular. Ancak, tüm çabalarına rağmen kötü hava koşulları ve savaş nedeniyle bunu gerçekleştiremediler. Aslında bu durum Einstein için şans sayılabilir. Çünkü, 1915'te ilk hesaplamasının yanlış olduğunu fark etti.

Yer değiştirme düşündüğünden ve hesapladığından iki kat fazla oranda gerçekleşiyordu. 1919'da, bilim adamları, Brezilya'dan ve Afrika sahillerinden tam Güneş tutulmasını izleme fırsatı buldular. Ve, ileri sürdüklerinin tamamen doğru olduğunu gördüler.



O ve evrensel hatası..Einstein'ın "Hayatımın en büyük hatası" şeklinde tanımladığı olaylar zincirinin kökeni 1917'ye, Görelilik Kuramı üzerine çalıştığı yıla uzanıyor. O dönemde, bilim insanları evrenin sonsuz ve değişmez olduğunu kabul etmişlerdi. Einstein'ı yılgınlığa düşüren ise, yeni bulduğu denklemlerin hep hareketli bir evreni desteklemesiydi. Dolayısıyla, kendisini pek çok öğrencinin yaptığı gibi davranmak zorunda hissetti ve evrenin sabitliğini korumak için, denklemlerine "lambda faktörü"nü kattı. Her şeye rağmen, 1927'de ABD'li astronom Edwin Hubble, evrenin gerçekte genişlediğini ilan etmişti.

Einstein bunun üzerine, ilk baştaki özgün denklemine dönerse, evrenin genişlemesini açıklayabileceğini anladı. Ve bir daha kullanmamak üzere lambda faktörünü denkleminden çıkarttı. Ancak, çok geçmeden astronomlar lambda faktörü gibi unsurların varlığına; hatta, evrenin büyümesini hızlandırdığına ilişkin kanıtlar buldular. İşte, Einstein'ın en büyük yanılgısı, lambda faktörünün bir yanılgı olduğunu düşünmesiydi.

Einstein aslında E=mc2'ye inanmıyor muydu? Einstein, göreliliği kullanarak kütlenin (m), yüksek değerdeki enerjiye (E) eşitliğini kavradı; kesin değere ışık hızının karesi (c2) ile ulaşılıyordu. Bu uluslararası sistem birimiyle (SI unit), 1017 çok yüksek bir değeri karşılıyordu ve maddenin her kilogramda, nükleer santralin bir yılda ürettiğine eşit enerji yayması anlamına geliyordu.

Akıllara durgunluk veren bu fikrin uygulamaya geçirilmesine Einstein bile inanmıyordu. Hatta 1905 yılında yazdığı, buluşunun kökenini oluşturan tezin başlığını soru işaretiyle atmıştı: "İnsan vücudunun ataleti, enerji doygunluğuna mı bağlı?" 1934'ün sonlarında bile, denklemini "atomu ayrıştırarak" enerji elde etmek için kullanma düşüncesini gözden kaçırıyordu. Yanlış yolda olduğu 4 yıl sonra kanıtlandı. Alman bilim adamı Otto Hahn ve meslektaşları uranyumun atomlarını ayrıştırdı.

Bu, nükleer güç ve silahlara doğru atılan bir adımdı. Einstein, hatasını anlayınca hemen harekete geçti. 1939'da ABD başkanı Franklin Roosevelt'e bir mektup yazarak, Naziler'in nük-leer silahları geliştirebileceği uyarısında bulundu. Bu mektup, müttefiklerin ilk atom bombasını yapmalarında önemli rol oynadı.
Bazı sözler...
"Neden beni hiç kimse anlamıyor, ama herkes beni seviyor?"
Bir söyleşiden
12 Mart 1944
"Görelilik kuramım başarıyla kanıtlanırsa Almanya benim bir Alman olduğumu iddia edecek. Fransa ise dünya vatandaşı olduğumu açıklayacaktır. Kuramım gerçek dışı çıktığında ise, Fransa bir Alman olduğumu söyleyecek. Almanya ise bir Yahudi olduğumu açıklayacaktır."
Fransız Felsefe Cemiyeti konferansından
6 Nisan 1922
"Ben gelecek için hiç bir endişe duymadım. O yeterince hızl geliyor."
Aforizma Einstein Arşivi
1944-45

Einstein, komünistlikle ve ajanlıkla da suçlandı.E=mc2 denkleminin fikir babası olmasına rağmen, hiçbir zaman Manhattan Projesi (ABD'nin gizli atom bombası yapma planı) içinde yer almadı. Amerikalı tarihçi Richard Schwartz'ın 1983 yılında açıkladığı belgeler, Einstein'ın neden ajanlıkla suçlandığını ortaya koyuyor. Öldüğü yıl olan 1955'te FBI'ın hakkında yürüttüğü araştırma dosyaları 1.500 sayfayı bulmuştu. Bu dosyaların çoğunda, komünistlerle bağlantılar kurmak ve Almanya'daki evini haberleşme merkezi olarak kullanmaktan suçlanıyordu.

İddiaların somut dayanakları var mıydı? 1930'lu yıllarda Einstein, emperyalizm karşıtı eylemler yapan ve ulusal ba-ğımsızlığı savunan sol eğilimli bir örgütün onursal başkanıydı. Aynı zamanda, komünist ajanlar Hilaire Noulans ile eşinin saklanmasına yardımcı olmuştu. Tüm bunlara rağmen, Sovyetler Birliği'ni eleştirdiği pek çok kamuoyu açıklaması yaptı ve Yahudiler'e karşı tavırlarından dolayı onlar için çalışmayı reddetti.

Ölüm ışınını keşfetmiş miydi? FBI raporlarında geçen en ilginç konulardan biri de, çok büyük güce sahip bir ışın makinesi icat ettiği iddiasıydı. İddia az da olsa gerçeğe dayanıyordu. Soruşturma, 1940'ın Aralık ayında yayılan dedikodularla başladı. Einstein'ın arkadaşı Gustav Bucky'nin komşusu, Einstein ve Bucky'nin Manhat-tan'daki geçici laboratuvarda "ölüm ışını makinesi" üzerinde çalıştıklarını ileri sürmüştü.

Yetkililer, laboratuvarda makineyle ilgili hiçbir ipucuna rastlayamadılar. Ancak laboratuvar yıkılmıştı, dolayısıyla bu durumdan kuşkulanmışlardı. Gerçekten de Einstein, ölüm ışınını farkında olmadan keşfetmişti; ama, bu iddialardan çok önce. 1916 yılında, atomdaki elektronların, yüksek enerji seviyesine sıçradığında, enerjilerini tek frekanslı ışık atılımı şeklinde serbest bırakarak bir araya toplandıklarını gösterdi. Bu ışın demeti incelendiğinde, barındırdığı yoğun gücün bir metali bile kesebileceği anlaşıldı. Bu araştırması, günümüzde kullanılan ölüm ışını, laserin atası kabul ediliyor.

Teori üretmesinin yanında, sıkı bir kâşifti de. 1925'te bir gün, buzdolabından sızan ölümcül soğutucu gaz nedeniyle yaşamını kaybeden bir ailenin haberini okudu. Endüstri kimyagerleri henüz güvenli soğutucu gazını bulamamıştı. Bunun üzerine Einstein, fizikçi arkadaşı Leo Szilard'la bir ekip oluşturarak daha güvenli buzdolabını tasarlamaya koyuldular. Sonuç dahiyaneydi: Sodyum ve potasyum karışımını borulara pompalamak için elektromanyetik alanı kullanan ve sıvıya dönüşmeden önce dondurucu kimyasal maddeyi sıkıştıran bir tasarım.

Dondurucu madde buzdolabının içinde dolanırken ısınıyor, tekrar gaz haline dönüşüyor ve buzdolabı içindeki sıcaklığı alıyordu. Hiçbir mekanik parça gerektirmediğinden, tehlikeli kimyasal madde, borular içinde güvenli bir şekilde dolaşıyordu. Einstein ile Szilard bir başka buluşa daha imza attılar (musluk suyunun gücünü kullanarak günlük kullanım suyunu soğutan cihazı ekleyerek) ve bu soğutucunun patentini Electrolux'e sattılar. Ancak, buzdolabı ticari amaçla satışa sunulmadı. Kimyagerler daha sonra, güvenli soğutucu freonu (ozon tabakasına zarar verdiği ileri sürüldü) geliştirdiler.



Einstein, Tanrı ile kumar oynadı ve kaybetti. Mimarlarından biri olmasına karşın, atomaltı parçacıkları yönlendiren kurallar biçiminde tanımlanan "kuvantum teorisi"ni hiçbir zaman tam olarak benimsemedi. Parçacıkların nasıl hareket ettiğine ilişkin bilginin her zaman belirsiz kalacağını ileri süren görüşü reddetti. Onun yerine, kuvantum teorisinin döneme ait bir açıklama olduğunu ve bir gün belirsizliği ortadan kaldırılacak yeni bir teorinin bulunacağına inandı. Bu konuda en önemli sözlerinden biri "Tanrı'nın evrenle kumar oynadığına inanamam." oldu. Einstein'ın kuvantum teorisi ile ilgili görüşleri yıllarca sadece öngörü şeklinde kaldı. Dahası, kimse yanlışlığını ileri süremedi.

Ancak, 1964'te İskoç fizikçi John Bell, onun "Tanrı ve kumar" ifadesini test edebilecek matematik kuramını buldu. Deney, Alain Aspect ve ekibi tarafından 1982'de Paris'te yapıldı. Ekip, özel optik araçlar içinde yol alan fotonların özellikleri üstünde çalışarak, Einstein'ın belirsizlik hakkında söylediklerini ve dahası, hiçbir şeyin ışıktan daha hızlı yol alamayacağı savının tersini kanıtladılar. Fizikçiler, ileri sürü-len teorilerin hangisinin doğru olduğunu tartışıyor.



Einstein ve kadınlar. Dahinin kadınlar üzerindeki manyetik etkisi tartışılmazdı. Bunun en açık kanıtı, iki evliliği sırasında yaşadıkları ilişkilerdi.

Mileva kendisinden hamile kaldıktan sonra onunla evlenmiş; ancak, kuzini Elsa'yla evlenebilmek için de ondan boşanmıştı. İkinci evliliği Elsa'nın ölümüne kadar sürmüş olsa da, bu arada aşk ma-ceraları yaşamaktan geri kalmadı. Birlikte olduğu kadınların kimlikleri ve ilişkilerin yoğunluğu tarihçilerce tartışıla dursun, Roger Highfield ve Paul Carter adlı yazarlar önemli kanıtlara ulaştılar. Onlara göre; sekreteri Betty Neumann, Avusturyalı güzel sarışın Margarette Lebach ve iki zengin kadın Elsa Mendel ile Estella Katzenellenbogen, beraber olduğu kadınlar arasında.

Beyniyle ilgili garip hikâye, hakkındaki son bilinmeyen. Einstein öldükten sonra beyni çıkarıldı ve halen ABD, Wichita'daki yaşlı doktorun evinde, bir kavanozda saklanıyor. Dr. Thomas Harvey, 1955 yılındaki otopsi sırasında, dehasıyla ilgili ipuçları bulabilmek amacıyla Einstein'ın beynini çıkarmıştı. Beyniyle ilgili temel bilgiler çok da farklı değil. Beyni, normal koşullarda 1,4 kg. olan insan beyninden yüzde 12 oranında daha hafif. Beyninden alınan örnekleri inceleyen nörologlar, ilgi çekici özelliklere rast-ladılar. Örneğin, düşünce için gerekli sinirleri besleyen "gliyal hücre" sayısının fazla olduğunu belirlediler. 1999 yılında Kanada, McMaster Üniversitesi'nden uzmanların yaptığı araştırmalarda da, Sylvian fisürünün (yarığı) gelişmiş ve alt parietal lobunun normale göre yüzde 15 daha geniş olduğu tespit edildi.

Uzmanlar, gelişmiş Sylvian fisürünün, beyindeki bilgi alışverişini kolaylaştırdığını; parietal lobun ise, matematikle ilgili yeteneği ve uzay-mekân bağlantısı kurma yetisini artırdığını belirtiyorlar.
http://www.focusdergisi.com.tr



MİCHAEL FARADAY  image
Michael Faraday kimdir, 19. yüzyılın en büyük bilimadamlarından biridir. Elektromanyetik indüklemeyi, manyetik alanın ışığın kutuplanma düzlemini döndürdüğünü buldu. Elektrolizin temel ilkelerini belirledi. Klor gazını sıvılaştırmayı başaran ilk kişidir ve elektrik motorunu icat etmiştir.
Michael Faraday, 22 Eylül 1791 tarihinde İngiltere’nin kuzeyinden iş aramak amacıyla gelmiş köylü ve demirci bir babanın dört çocuğundan biri olarak doğdu. Annesi ev hizmetçisiydi. Michael Faraday, fakirlikten dolayı uzun süreli bir eğitim alamadı. Kısa süren öğreniminde okuma, yazma, bir miktar aritmetik öğrenmekle kalmıştı. Ailesi Sandemancılar adı verilen bir tarikatın üyesiydi. Faraday daha ziyade kendi kendine yetişmiş bir ilim adamıdır. Kilisenin pazar okulunda okuma yazma ve hesap öğrendi. Henüz onüç yaşında iken küçük yaşta gazete dağıtıcısı olarak çalışmnda bir ciltçiye çırak olarak girdi.
1813 Mart ayına kadar devam ettiği bu işte ciltlenmek üzere getirilen kitapları okuyarak bilgisini genişletmeye başladı. Bu sayede gençliğinde pek çok kitap okudu. Bilhassa fizik kitaplarını büyük bir heves ve arzuyla okuyordu. Encyclopedia Britannica’nın üçüncü baskısındaki elektrik maddesinden özellikle etkilendi. Etkilendiği diğer kitap Jane Marcet’in Kimya Üzerine Söyleşiler adlı kitabıydı. “Eski şişeler ve hurda parçalardan yaptığı basit bir elektrostatik üreteçten yararlanarak deneyler yapmaya başladı. Gene kendi yaptığı zayıf bir Volta pilini kullanarak elektrokimya deneyleri gerçekleştirdi.
Deneysel olarak, bir maddeden geçen belli miktarda elektrik akımının, o maddenin bileşenlerinde belli miktarda bir çözülüme yol açtığını gösterdi. Bu sonuç ilk elektrik sayaçlarının üretimine olanak verdi. Faraday’ın bir başka önemli katkısı da “amper” denilen akım biriminin kesin tanımını vermiş olmasıdır. Elektrolizde geçen “elektrot“, “anot“, “katot“, “elektrolit“, “iyon” vb. terimleri de ona borçluyuz.
Londra’da bulunan Kraliyet Enstütüsü’nde bir müşterinin sağladığı biletle 1812’de ünlü kimyacı Sir Humphrey Davy tarafından halka açık verilen kimya konferanslarına katılma olanağı buldu. Konferanslarda tuttuğu notları ciltleyerek iş isteyen bir mektupla birlikte Davy’ye gönderdi ve 1813’te Davy’nin desteğiyle Kraliyet Enstitüsü’nde laboratuvar asistanlığı işi buldu. Bu arada Michael Faraday evlendi. Ekim 1813 ile Nisan 1815 tarihleri arasında Fransa, İtalya ve İsviçre gezisinde Sir Humphrey Davy, Michael Faraday’ı yanına asistan sekreter olarak aldı ve ona refakat etti. Bu gezide birçok ünlü bilim adamıyla tanışma olanağı buldu. 1820’de Davy’nin yanından yardımcılık görevinden ayrıldı. Bilim çevrelerinde pek rastlanmayan bir hızla ün kazanan Faraday, 1823’te Kraliyet Bilim Akademisi üyeliğine seçildi; 1825’te laboratuvar müdürlüğüne getirildi. 1833’te enstitüye ders verme mecburdi. Hayatının tümünü enstitünün çalışmalarına adadı.
Faraday elektro-kimya alanındaki çalışmasıyla yetinseydi bile bilim tarihinde önemli bir yeri olacaktı. Ama onu bilimin öncüleri arasına sokan asıl başarısı elektromanyetik konusundaki buluşlarıdır.
19. yüzyılın başlarına gelinceye dek elektriğe gizemli bir olay gözüyle bakılıyordu. Elektrik “Benjamin Franklin” için bir tür akışkandı. Kimisine göre ise, elektrik pozitif ve negatif olmak üzere iki değişik akışkandı. İlk kez Faraday elektriği bir “kuvvet” diye niteler. Elektrik gibi manyetizma da ilgi çeken, tartışılan bir konuydu; ama ikisi arasındaki ilişki henüz bilinmiyordu.
1820 yıllarında fen alimleri çalışmalarına daha ziyade elektriğe ait konularda ağırlık vermişlerdi. Bunlardan en önemlileri Volta’nın elektrik pili ve Danimarkalı bilim adamı Hans Christian Örsted’in elektrik akımından üretilen manyetik mıknatıslı güç kaynağı idi. Örsted 1820’de bir telden geçen elektrik akımının tel çevresinde bir magnetik alan oluşturduğunu bulmuştu. Fransız fizikci Andre Marie Ampere de tel çevresinde oluşan magnetik kuvvetin dairesel olduğunu gerçekte de tel çevresinde bir magnetik silindir oluştuğunu göstermişti. Bu durumda soyutlanmış bir magnetik kutup elde edilebilir ve akım taşıyan bir telin yakınına konursa telin çevresinde sürekli olarak bir dönme hareketi yapması gerekecekti. Bu olayın tersinin de geçerli olduğu¬nu, magnetik alanın da elektrik akımı üretebileceğini düşünen Faraday bu konuda deneylere girişti. 1831’de, bir bobinin yakınında hareket ettirilen güçlü bir mıknatısın elektrik akı¬mı yarattığını gösterdi. Bu çok önemli bir bu¬luştu; çünkü böylece büyük miktarda elektrik akımı üretmenin yolu açılmış oldu .
Elektrik enerjisinden manyetizma üretildiğinden bu yana fen adamlarının en büyük düşüncesi, “Manyetizmadan elektrik enerjisi elde edilebilir mi?” sorusu olmuline geldi. Faraday, zaman zaman bu mesele üzerinde çalıştı. Bu arada ilk ilmi keşfini de gerçekleştirmiş oldu. Bir mıknatıs etrafında tersine karşılıklı dönebilen bir kablo sistemi geliştirdi ve böylece ilk defa elektrik enerjisi mekanik enerjiye dönüştürülmüş oldu. Bu keşif, elektrik motorlarının esası kabul edildi.
Sonraki 10 yıl içinde Faraday kimya alanındaki çalışmalarını arttırdı. Taşkömürü katranında Benzen ve bütileni keşfetti, ilk paslanmaz çeliği imal etti. Kloru ve diğer bazı gazları sıvılaştırdı. Mikroskop gibi optik araçlar için yeni cam türleri buldu. Oyuk bir iletkenin (Faraday kafesi) elektrik etkilerini perdelediğini gösterdi. Manyetizma yoluyla elektrik enerjisi elde etme fikri kendisini devamlı zorluyordu. 1822’de manyetizmayı elektriğe dönüştürme üzerine tezler yazdı. 1824 ve 1825’te deneylerini tekrar ettiyse de başarılı olamadı.
Faraday manyetik etkiyle ilgili deneyleri gerçekleştirip sonuçlarını bilim dünyasına sunarken elektriğin farklı biçimlerde ortaya çıkan türlerinin niteliği konusunda kuşkular belirmişti. Elektrikli yılan balığının ve öteki elektrikli balıkların saldığı elektrik, bir elektrostatik üretecin verdiği elektrik, bir pilden ya da elektromagnetik üreteçten elde edilen elektrik akışkanları birbirinin aynı mıydı? Yoksa bunlar farklı yasalara uyan farklı akışkanlar mıydı? Faraday araştırmalarını derinleştirince iki önemli buluş gerçekleştirdi.
Elektriksel kuvvet; kimyasal molekülleri, o güne değin sanıldığı gibi uzaktan etkileyerek ayrıştırmıyordu, moleküllerin ayrışması iletken bir sıvı ortamdan akım geçmesiyle ortaya çıkıyordu. Bu akım bir pilin kutuplarından gelsede, ya da örneğin havaya boşalıyor olsa da böyleydi. İkinci olarak ayrışan madde miktarı çözeltiden geçen elektrik miktarına dorudan bağımlıydı. Bu bulgular Faraday ‘ı yeni bir elektrokimya kuramı oluşturmaya yöneltti. Buna göre elektriksel kuvvet, molekülleri bir gerilme durumuna sokuyordu.
Kraliçe Victoria bilime katkıları nedeniyle Faraday’a “sir” unvanı vermek istedi, ama Faraday sade bir vatandaş olarak yaşamak istediği için bu unvanı kabul etmedi. Bu-luşlarından para kazanmayı hiç düşünmedi ve sanayicilerden gelen iş önerilerini geri çevirdi. Faraday buluşlarının pratik sonuçlarıyla pek ilgilenmiyordu. Ama bu onun o sonuçların önemini kavramaktan uzak kaldığı demek değildi. Nitekim dönemin, başbakanı ona dinamonun ne işe yarayabileceğini sorduğunda, “Bilmiyorum, ama hükümetinizin bir gün ondan vergi sağlayabileceğini söyleyebilirim” demişti.
1839’da elektriğe ilişkin yeni ve genel bir kuram geliştirdi. Elektrik madde içinde gerilmeler olmasına yol açar. Bu gerilmeler hızla ortadan kalkabiliyorsa gerilmenin ard arda ve periyodik bir biçimde hızla oluşması bir dalga hareketi gibi madde içinde ilerler. Böyle maddelere iletken adı verilir. Yalıtkanlar ise parçacıklarını yerlerinden koparmak için çok yüksek değerde gerilmeler gerektiren maddelerdir.
Buna göre elektriksel kuvvet, molekülleri bir gerilme durumuna sokuyordu.
1839’da elektriğe ilişkin yeni ve genel bir kuram geliştirdi. Elektrik madde içinde gerilmeler olmasına yol açar. Bu gerilmeler hızla ortadan kalkabiliyorsa gerilmenin ard arda ve periyodik bir biçimde hızla oluşması bir dalga hareketi gibi madde içinde ilerler. Böyle maddelere iletken adı verilir. Yalıtkanlar ise parçacıklarını yerlerinden koparmak için çok yüksek değerde gerilmeler gerektiren maddelerdir.
30 yıl boyunca bir yandan laboratuvarda deneylerini sürdürürken, bir yandan da deniz fenerlerinde kullanılacak lamba türleri konu¬sunda İngiltere ve Galler Ulusal Deniz Fenerleri Yönetimi “Trinity House”a danışmanlık yaptı. Elektroliz konusundaki deneyler sonunda kendi adıyla anılan iki elektroliz yasa¬sını ortaya koydu . Magnetik alanın ışık üzerinde etkisini inceledi ve Faraday etkisi denen olayı buldu.
Faraday’ın matematik bilgisi buluşlarını matematiksel olarak dile getirmek için yeterli değildi; ama nitel de olsa deney sonuçlarını açıklayan bir kuramı vardı. Bu kuramın matematiksel olarak işlenmesi geçen yüzyılın büyük fizik bilgini James Clerk Maxwell‘i bekleyecektir.
Sekiz yıl boyunca aralıksız süren deneysel ve kuramsal çalışmaların sonunda 1839’da sağlığı bozulan Faraday bunu izleyen altı yıl boyunca yaratıcı bir etkinlik gösteremedi. Araştırmalarına ancak 1845’te yeniden başlayabildi. 1855’ten sonra Faraday’ın zihinsel gücü azalmaya başladı. Ara sıra deneysel çalışmalar yaptığı oluyordu. Kraliçe Victoria bilime büyük katkılarını göz önüne alarak Faraday’a Hampton Court’ta bir ev bağışladı.
Kendi çocuğu olmayan Faraday çocuklara çok düşkündü ve yeğenlerini laboratuvarına götürerek onlara heyecan verici deneyler gösterirdi. Gençler için, Londra Kraliyet Enstitüsü’nde günümüzde de sürdürülen Noel dersle¬rini de Faraday başlatmıştır.
25 Ağustos 1867’de Londra Hampton Court’ta hayatını kaybetti.

Kaynak:https://www.biyografi.net.tr
WERNER HEİSENBERG  image
Kaɾl Weɾneɾ Heisenbeɾg, Kendi ismiyle anılan Beliɾsizlik İlkesi'ni bulan Alman fizikçi, atom yapısı bilgisine katkılaɾından dolayı 1932 yılında fizik dalında Nobel Ödülü'ne layık göɾüldü.

Münih Üniveɾsitesi'nde Aɾnold Sommeɾfeld ile beɾabeɾ aɾaştıɾmalaɾ yaptı. Daha sonɾa Max Boɾn, David Hilbeɾt ve Niels Bohɾ gibi meşhuɾ fizikçileɾle çalıştı. 1941 yılında atom bombası yapımında Almanya'ya destek olması için Bohɾ'u ikna etmeye çalıştı, ancak ahlaki nedenleɾ yüzünden Bohɾ teklifi ɾedetti.

Heisenbeɾg (1925'te) ve Eɾwin Schɾödingeɾ (1926'da) çok yakın zamanlaɾda biɾbiɾleɾinden bağımsız olaɾak atomun kuantum (dalga) mekaniğini faɾklı olaɾak, fakat matematik yönünden eşit şekilde foɾmüllendiɾdileɾ. Bu teoɾileɾ 1928 senesinde İngiliz teoɾi fizikçisi Paul Diɾac taɾafından genişletilip geliştiɾildi. 1927'de Leipzig Üniveɾsitesi fizik pɾofesöɾlüğüne tayin edildi. Aynı yıl meşhuɾ beliɾsizlik pɾensibini oɾtaya koydu.

1941 senesinde şimdiki Max Planck Enstitüsü'nün müdürü olan Heisenberg, 1958'de, atomun içindeki temel ρarçacıkların yaρısını izah eden, birleşik alan teorisinin formülünü ortaya koydu. Heisenberg, hiçbir fizik bilgininin açıklama yaρamadığı bir konuyu da aydınlattı. Bu konu, atom çekirdek yaρısına ait oluρ; Mezon Alan Teorisi olarak isimlendirilmiştir. sozkimin.com Heisenberg'in açıkladığı bu fenomen şöyledir: Atom çekirdeğinde ρrotonlar ile nötronlar bulunur. Normalde ρrotonlar artı (+) yüklü olduğundan bir arada bulunamazlar. Öyleyse bu durum nasıl mümkün olmaktadır?


Heisenberg'in Belirsizlik Prensibi

Bir elektronun yerini tesρit edebilmek için dalga boyu kısa olan ışınlara ihtiyaç vardır. Bu ışınlar da enerji ρaketlerinden (fotonlardan) ibaret olduğundan, elektrona çarρarak onun yerini değiştirirler (Comρton Olayı). Elektrona çarρarak onu etkilememesi için fotonları çok küçük ve dalga boyu uzun olan ışınların kullanılması gerekir. Bu suretle elektronun hareketinde önemli bir değişme olmayacaktır. Fakat uzun dalgalı ışınlar kuvvetli bir görüntü sağlamadığından, ancak çok belirsiz bir görüntü elde edilir. Şu halde, bir elemanın yerini tesρit etmek mümkün değildir. Genel ifadeyle; birbirine bağlı iki büyüklük aynı anda, yüksek duyarlılıkla ölçülemez (birinin ölçülmesindeki duyarlılık arttıkça diğerinin ölçülmesindeki duyarlılık azalır). Enerji-zaman, açısal konum-açısal momentum, konum- momentum bu fiziksel büyüklükler oluρ, bu iki büyüklüğün ölçüm hatalarının çarρımı Planck sabitine büyükeşittir.

Heisenberg 1956 senesinde İstanbul'a gelip birςok konferans vererek ülkemizde kuantum ve belirsizlik gibi kavramları aςıklamıştır.



Robert Oppenheimer image
Robert Oppenheimer, 22 Nisan 1904 tarihinde New York, ABD’de doğmuştur. Tam adı Julius Robert Oppenheimer’dır. Frank adında kardeşi vardır. Babası Julius S. Oppenheimer giyim sektöründe faaliyet gösteren varlıklı bir 17 yaşındayken ABD’ye göç eden Yahudi Alman göçmeni, annesi Ella Friedman ise Baltimore’da ressamdı. Zengin bir aileydiler. Manhattan‘da Riverside Drive’da post-empresyonist tablolarla süslenmiş lüks bir apartman dairesinde yaşıyorlardı. Ayrıca Long Island’da önünde yatlarının demirli olduğu bir mülke sahiplerdi. Dindar olmayan, sanat ve müzikle ilgilenen Yahudilerdi.

1911 yılında New York’da School of Ethical Culture okulunda ilkokula başladı. Henüz beş yaşındayken bir kısmı Almanya‘daki büyükbabasından gelen mineralojik numuneler toplamaya başlamıştı. On bir yaşına geldiğinde koleksiyonu o kadar iyi, bilgisi o kadar genişti ki New York Mineralogical Club’a kabul edildi. 1921 yılında liseden mezun oldu ve Avrupa gezisine çıktı, fakat kalınbağırsak iltihabına yakalandı. Döndüğünde Harvard Üniversitesi‘ne kaydını yaptırdı.
Harvard Üniversitesi‘nde kimya üzerine eğitim görerek 3 yılda mezun oldu. Fizik ve kimya çalışmanın yanı sıra Latince ve Yunanca öğrendi. Dört yıllık eğitimi üç yılda tamamlayarak 1925’te summa cum laude’yle mezun oldu. 1945 ile 1955 yılları arasında da mütevelli heyeti üyesi olarak hizmet verdiği Harvard’ı hayatı boyunca sevdi. Çok başarılı bir şekilde mezun olduktan sonra deneysel fizik ile ilgilenmeye başladı. Buradan daha sonraları birlikte çalıştığı Ernest Rutherford’un da bulunduğu İngiltere‘de Cambridge Üniversitesi’ne geçiş yaptı. Bu dönemde İsveç‘te Niels Bohr ile tanıştı ve doktorasını Max Born‘un altında çalıştığı 1926 yılında gittiği Göttinden‘de 1927 yılında tamamladı. Burada arkadaşlık kurduğu Werner Heisenberg, Pascual Jordan, Wolfgang Pauli, Paul Dirac, Enrico Fermi ve Edward Teller gibi öğrenciler de daha sonra kendisi gibi ünlü fizikçiler oldular.
Göttingen’de özellikle kuantum teorisi ile ilgili birçok makale yayınladı. Ardından 1927 Eylülünde teorik fizik uzmanı olarak Harvard Üniversitesi’ne döndü. İlk olarak Harvard’da ardından da Millikan’ın yönetimindeki California Institute of Technology’de çalıştı. 1928’de Kaliforniya Üniversitesi‘nde fizik dersleri vermeye başladı.
1928-1929 döneminde International Education Board’dan aldığı bursla Leiden’da Ehrenfest’i, Utrecht’te de Bohr’un takipçisi Kramers’i ziyaret etti. 1929’un ilk yarısında bilimsel gelişmesine katkıda bulunan bir diğer insan olan Pauli’yle çalışmak üzere Zürich‘te ETH’ye gitti.
1929 yılında ABD’ye döndüğünde pek çok akademik teklif aldı. aynı anda hem California Institute of Technology’de hem de University of California’nın Berkeley kampusunda fizik alanında yardımcı doçent oldu. Takip eden on üç yıl boyunca vaktini bu iki kurum arasında bölüştürerek sonbahar ve kışı Berkeley’de, yılın geri kalanını da Pasadena’da geçiriyordu. O yıllarda yetişen en iyi Amerikalı kuramsal fizikçilerin çoğu kariyerlerinin bir döneminde Oppenheimer’dan ders aldılar. Ders verme şekli, tarzı ve duruşu hepsini etkilemişti. 1936 yılında çalıştığı her iki kurumda tam zamanlı profesörlüğe atandı.
Robert Oppenheimer, tam da modern kuantum fiziğinin ortaya çıktığı 1925 yılında fiziğe girmekle büyük şans yakalamıştı. Formülasyonunda yer almak için çok genç olsa da eski kuantum kuramını alaşağı eden problemleri araştırmak için bu fiziği ilk kullananlardandı. Muhtemelen öğretmenliğinin en önemli parçası en ilginç problemleri seçme yeteneğiydi. Her ne kadar dersleri zor olsa da konunun güzelliğini öyle iyi aktarırdı ki neredeyse her öğrenci Pauli’nin Handbuch der Physik’teki (Fiziğin Elkita. Neredeyse her konuya ilgisi olsa da özellikle kuantum alan kuramı, kozmik ışınlar ve nükleer fizikle ilgilendi.
1941 yılında National Academy of Sciences’a seçildi.
1936 yılında Amerikan Komünist Partisi üyesi olan Jean Tatlock ile arkadaşlık kurmaya başladı. Daha sonra da evlendi. Komünist görüşlerden etkilendi. 1937 yılında babası öldüğünde 300.000 dolarlık mirasla sol görüşlü çeşitli gruplara maddi destek verdi. Komünist partinin birçok üyesiyle düzenli temas halinde olmasına rağmen partiye katılmadı. Politikacılar ile güçlü bağlantılar kurmaya başladı ve Nazi Almanya’sının faşist yaklaşımlarına karşı kampanyalarda aktif rol aldı.
Daha sonralar bu dönemdeki ilişkilerini şu sözlerle açıklamaktaydı:
Robert Oppenheimer, 1939 yılında İspanya sivil savaşı esnasında Fuentes de Ebro tarafından öldürülen Amerikan Komünist Partisinin önemli isimlerinden olan Joe Dallet’in eski karısı Katherine Harrison ile tanıştı. Eşinden boşandı ve onunla evlendi. Yeni eşi, sürekli giydiği gri-mavi takım elbise yerine daha renkli ve spor ceketler giymesi, saçlarını asker tıraşı kadar kısa kesmesini, öğün sayısını günde üçe çıkarmasını ve özel durumlar haricinde bütün gece çalışmaması konularında yeni alışkanlıklar edinmesini sağladı.
1942 yılında Amerika İkinci Dünya Savaşı‘na girdikten sonra Oppenheimer atom bombası tasarımı ve üretimi konusundaki kuramsal çalışmaların yapılacağı Los Alamos laboratuvarlarının başına getirildi. 1943 yılında Oppenheimer, aralarında Edward Teller, Enrico Fermi, Niels Bohr, James Frank, Emilio Serge, Felix Bloch, Rudolf Peierls, James Chadwick, Otto Frisch, Eugene Wigner, Leo Szilard ve Klaus Fuchs gibi isimlerin de bulunduğu Manhattan Projesi‘ne yönetici olarak atandı.
Manhattan Projesinin ürünü, maalesef bilimin dünya üzerinde ulaştığı en kötü yüzü olan, Hiroşima ve Nagasaki‘ye atılan atom bombasının icadı idi.
Hazırlık çalışması tam da yeterli miktarda uranyum-235 izotopu elde edildiği 1945‘te tamamlandı. 1946’da her şey sona erdiğinde Oppenheimer “büyük bilimsel tecrübesi ve yeteneği, bitmek bilmeyen enerjisi, bir organizatör ve yönetici olarak nadir bulunan becerisi, inisiyatif alması ve iş bitiriciliği ile görevine şaşmaz bağlılığından ötürü” Başkan Harry Truman tarafından Medal for Merit ile ödüllendirildi.
Robert Oppenheimer, daha sonraları Atomik Enerji Komisyonu’nun Tavsiye Komitesi başkanlığına atandı. Nükleer patlamaların neden olduğu radyoaktivitenin tehlikeleri üzerine çalışmalar yaparken 1949 yılında tartışmalı bir şekilde hidrojen bombasının geliştirilmesine karşı çıktı. Hidrojen bombasının keşfedicisi olan Edward Teller ile karşı karşıya geldi. Bu silahın kullanımının bir soykırım olacağını ve yüz milyonlarca insanın katledilmesi için hiçbir akla uygun nedenin bulunamayacağını belirtti.
Enrico Fermi ve diğer bazı önemli fizikçilerle birlikte hidrojen bombasının geliştirilmesine karşı politikacılara lobi faaliyetleri yürütürler. 1953 yılının sonundaMakkartisizm kurbanı olur ve her ne kadar suçsuz bulunmuş olsa da Başkan Dwight David Eisenhower tarafından askeri sırların kendisinden saklanmasına karar verilir. Böylece Atomik Enerji Komisyonu’ndan uzaklaştırılır. Bu karar büyük karşı çıkışlara neden olmuş ve Manhattan Projesinde görev yapan 493 bilim adamı protestoya imza atmışsa da Edward Teller‘ın hidrojen bombası denemelerinin yolu açılmış olur.
1959 yılında Colorado Üniversitesinden gelen fizik öğretmenliği teklifini kabul ederek orada çalışmaya başlamıştır. Daha sonraları San Francisco‘da bulunan Explatorium Bilim Müzesi’ni dizayn etti.
1963 yılında ABD başkanı Lydon B. Johnson tarafından kendisine Enrico FermiÖdülü verildi. Aynı yıl kendisine yüklenen kominist suçlaması affedilmiştir.
Robert Oppenheimer, 1936 yılında Amerikan Komünist Partisi üyesi olan Jean Tatlock ile evlendi. 1940 yılında boşandı.

Robert Oppenheimer, Kasım 1940 yılında : Katherine Puening Harrison ile evlendi. Peter Oppenheimer (d. 1941), Katherine Oppenheimer (d. 1944) adlarında iki çocuğu vardır.
Sigara tiryakisi olan Robert Oppenheimer, 18 Şubat 1967, Princeton, New Jersey, ABD’de 63 yaşında gırtlak kanserinden ölmüştür.


Kaynak:https://www.biyografi.net.tr



Paul Dirac image
Paul Dirac, 8 Ağustos 1902 tarihinde İngiltere‘nin Bristol kentinde, Bishopston kasabasında doğmuştur. Doğduğu kasabada büyümüştür. Babası Charles Dirac İsviçre‘den 1880 yılında göçmen gelen bir Fransızca öğretmeni, Annesi Cornwall’lu bir denizcinin kızı Florence Hilton’dır. 1919 yılına kadar İsviçre vatandaşı iken İngiliz vatandaşlığına geçtiler. İlkokula Bishopston’da Road İlkokulunda başladı. Daha sonra da babasının öğretmenlik yaptığı Merchant Venturers’ Teknik Kolejine (daha sonra adı Cotham Gramer Okulu olarak değişti) devam etti. Merchant Venturers’ ağırlıklı olarak fen ve çağdaş diller eğitimi veren Bristol Üniversitesi’ne bağlı bir kuruluştu.

1918 yılında başladığı Bristol Üniversitesi‘nde elektrik mühendisliği bölümünden 1921yılında mezun oldu. Aynı Üniversitede matematik dalında yüksek eğitimini 1923 yılında tamamladı.
Bristol Üniversitesi’nde yüksek ihtisasını tamamladıktan sonra St John’s College, Cambridge‘de araştırma yapması için bir davet aldı. Ve uzun bir süre burada çalıştı. Bu süre içinde Cambridge’deyken, Ralph Fowler‘ın yardımlarıyla Bristol’de ilgilenmeye başladığı genel görelilik teoremi ve henüz yeni yeşermekte olan bir dal olan kuantum fiziği ile ilgilendi.
Paul Dirac, Quantum mekaniğini matematiksel ve teorik olarak inceledi. Alman kuramsal fizikçi Werner Heisenberg 1928 yılında yeni quantum mekaniği teorisini ortaya atar atmaz, matematiksel karşılığı üzerinde çalıştı. Ve kendi Elektron görecelik teorisi(1928) ve oyuk teorisi(1930) ile ilgili Royal Society’ye birçok yazı yazdı.
Paul Dirac’ın “Kuantum Mekaniğinin İlkeleri” (The Principles of Quantum Mechanics, Oxford Science Publications, Oxford University Press) isimli kitabı 1930 yılında basıldı. Basıldıktan hemen sonra konuyu öğretmek için kullanılan standart kitap haline geldi ve bugün hala kullanılmaktadır.
Elektron’un dalga fonksiyonu için göreli bir hareket denklemi olan Dirac denklemi‘ni oluşturdu. Bu çalışma Dirac’ın, elektron’un antiparçacığı olan pozitron’un varlığını tahmin etmesine yol açtı. Bu teori elektronla aynı kütleli, fakat pozitif yüklü bir parçacığın varlığını ortaya koyuyordu Teori daha sonra deneysel olarak da Carl Anderson tarafından 1932 yılında doğrulandı. Bu parçacığa positron denildi
Paul Dirac’ın çalışmalarının önemi onun Erwin Schrödinger‘in özel görecelik denklemleriyle tanıttığı ünlü dalga fonksiyonlarında yatar. Aslında Dirac’ın çalışmaları, sadece biribirinden farklı olmakla kalmayıp, birbirine ters düşen quantum ve görecelik teorilerini birbirleriyle ilişkilendirdi
Paul Dirac‘ın denklemi aynı zamanda spin kavramının görelilik çerçevesine oturtulmasına da yardım etmiştir. Bu çalışması sayesinde Dirac, kuantum elektrodinamiği terimini ilk kez kullanan ve bu dalı kuran kişi olarak tarihe geçti.
II. Dünya Savaşı sırasında gaz santrifujü kullanarak uranyum zenginleştirme üzerine teorik ve deneysel çalışmalar yürüttü.
Paul Dirac, 1937 yılında Macar Yahudi Amerikan fizikçi ve matematikçi Eugene Wigner‘ın kızkardeşi Margit ile evlendi. Evlendikten sonra Margit’in önceki evliliğinden olan Judith ve Gabriel adlarındaki iki çocuğunu nüfusuna geçirdi. Ve Mary Elizabeth ile Florence Monica isimlerinde iki kızı oldu.
1972 yılına kadar İngiltere’de yaşadı. Büyük kızı Mary’ye yakın olmak için ABD. Florida‘ya taşındıktan sonra Dirac hayatının son oniki yılını Tallahassee, Floridadaki Florida Eyalet Üniversitesi’nde geçirdi.
Paul Dirac, 20 Ekim 1984 tarihinde ABD, Florida, Tallahassee’de 82 yaşında ölmüştür.
1997 yılında Florida Eyalet Üniversitesi’nde son doktora öğrencilerinden Dr.Bruce Hellman teorik fizikteki önemli çalışmaları ödüllendirmek için Dirac’ın adına Dirac-Hellman ödülü’nü başlattı. Aynı zamanda Uluslararası Teorik Fizik Merkezi de Dirac ödülü adında bir ödül vermeye başladı. 1995 yılında Londra’daki Westminster Abbey’de onuruna hazırlanan, üzerinde Dirac denkleminin olduğu bir plaka Stephen Hawking’in konuşmasıyla açıldı. Babasının memleketi olan İsviçre Saint-Maurice’te tren istasyonun karşısına, Dirac onuruna bir hatıra parkı yapıldı.
Paul Dirac öldükten sonra iki önemli fizik kurumu ödül verme işi başlattı. Bunlardan birincisi Birleşik Krallığın profesyonel fizikçilerinden oluşan Fizik enstitüsü adına Paul Dirac Madalyası’nı düzenledi. Bu madalyayı alan ilk kişi 1987 yılında Stephen Hawking oldu. İkinci kurum, Abdus Salam Uluslararası Teorik Fizik Merkezi (ICTP) ICTP her sene Paul Dirac’ın doğum gününde verilen Dirac Madalyasını düzenledi.
Amerika’da Tallahassee, Florida’daki Ulusal Yüksek Manyetik Alan Laboratuarı’nın bulunduğu caddeye Paul Dirac Drive ismi verildi.
Kitapları :
1930 – Kuantum Mekaniğinin İlkeleri (The Principles of Quantum Mechanics, Oxford Science Publications, Oxford University Press)
1966 – Lectures on Quantum Mechanics
1975 – General Theory of Relativity
Ödülleri :
1933 – Nobel Fizik Ödülü – “Atom teorisinin yeni üretken biçimlerini keşfinden dolayı” Erwin Schrödinger ile paylaştı.
1939 – Kraliyet Madalyası
1952 – Copley Madalyası
1952 – Max Planck Madalyası
Paul Dirac Sözleri:
– Tanrı varsa kesinlikle büyük bir matematikçidir / Paul Dirac
– Tanrı dünyayı yaratırken, harika bir matematik kullandı. / Paul Dirac
– Matematiksel güzelliği olan bir teorinin, bazı deneysel verilere uyan çirkin bir teoriden doğru olma olasılığı daha yüksektir. / Paul Dirac


Kaynak:https://www.biyografi.net.tr


Bilimkurgu, bugün henüz kullanımda olmayan bilim ve teknoloji öğeleri kullanılarak yakın ya da uzak gelecekle ilgili öyküler, serüvenler oluşturulmasıdır.

19. yüzyılın sonuna doğru Jules Verne, H. G. Wels tarafından ilk örnekleri verilmiştir.
Sonrakiler arasında Isaac Asımov, Aşkın Güngör, Özlem Alpin, Hanife Çıta, M. Emin Arı gibi bilimkurgucuları
sayabiliriz.
Not: Masal “geçmiş zaman”la, bilimkurgu ise daha çok, “gelecek zaman”la ilgilidir.
————————
Bilim kurgu yakın ya da uzak gelecek ile ilgili öykülerin bugün olası olmayan bilim ve teknoloji unsurlarını kullanarak oluşturulmasıdır. Bilim kurgu bazen geçmişi de kurgulayabilir. Bilim kurgu kitap, sanat eserleri, televizyon, film, bilgisayar oyunları, tiyatro eserleri ve diğer kitle iletişim araçlarında bulunabilir. Yapısal ve pazarlama bağlamında bilimkurgu güncel gerçeklik içinde bulunmayacak kurgusal ögeler içeren yaratıcı çalışmaları tanımlamak için kullanılabilir. Bu tanımlama fantastik, korku ve ilgili türleri de içerir.
Bilim kurgu eserlerinin fantastik eserlerden farkı hikâye kapsamındaki kurgusal ögelerin çoklukla doğa kanunları üzerine yapılmış bilimsel önermeler ya da ispatlar dahilinde olası olmasıdır (yine de hikâyedeki bazı ögeler hala tamamen yaratıcı kurgulardan ibarettir).Böylesi farklılıkların sonuçlarını keşfetmek bilimkurgunun, onu “fikirlerin edebiyatı” yapan geleneksel amacıdır. Bilim kurgu çoklukla, bilinen gerçekliğe aykırı kurgulamalar içindeki alternatif olasılıklar hakkında eğlendirici ve rasyonel olarak yazmak üzerine kuruludur.
Bu kurgulamalar:
  • Gelecek, alternatif zaman dilimleri, ya da bilinen tarih ve arkeolojik kayıtlarla çelişen geçmiş zaman kurgulamaları.
  • Dış uzay, diğer dünyalar, ya da uzaylılar içeren kurgulamalar.
  • Bilinen doğa yasalarına aykırı teknoloji ve bilimsel kurallar içeren hikâyeler
  • Zamanda yolculuk ya da psiyonik, nanoteknoloji gibi yeni teknolojiler, ışık hızı üzerinde seyahat, robotlar, ya da yeni politik ya da sosyal sistemler (örnek: bir distopya) gibi yeni bilimsel kuralların keşfi ya da uygulanmasını içeren hikâyeler olabilir.
  • KAYNAKÇA:https://www.turkedebiyati.org/bilimkurku-nedir-ozellikleri-yazarlari/

1-Yapay Zeka / Artificial Intelligence: AI (2001)
Belirsiz bir gelecekte insanoğlu, dünyanın çoğunun sular altında kaldığı bir yeryüzünde yaşamaya çalışırken, teknolojinin nimetlerinden yararlanarak hayatlarını kolaylaştırmak amacıyla yapay zekalı robotlar üretir. David, madde ve mana olarak tam bir insan gibi donatılmış bir robottur. Sevmeye programlanmış olan ilk çocuk robot David, o sırada hasta olmasından dolayı tedavisi bulunana kadar çocukları dondurulmuş bir aile tarafından deneme süreci olarak evlat edinilir.
2-Frekans / Frequency (2000)
Eğer zamanda geriye gidip hayatınızı sonsuza kadar değiştiren bir olayı tersine çevirme şansınız olsaydı, bunu yapar mıydınız?
Ve bu ne olurdu? Polis memuru John Sullivan'ın (Jim Caviezel) başına gelen bir mucize ona gizemli geçmişinin kapılarını aralar.
John, 30 yıl önce ölen babası Frank ile iletişim kurabildiğini farkeder. Fakat geçmişi değiştirerek, annesinin, yani Frank'in karısının esrarengiz bir şekilde öldürülmesini de içeren bir seri gizemli ölüm zincirini tetikler.
3-Mesaj / Contact (1997)
Astronom Dr. Arroway, Bir gece Vega yıldızından gelen bir sinyal keşfeder. Arroway'in bu keşfi bütün Amerika'yı ayağa kaldıracaktır. İşin daha da tuhaf olan tarafı, Vega yıldızından gelen bu sinyaller birleştirildiğinde bir teknolojik aracın yapım planı ortaya çıkmaktadır. Bu bir truva atı mıdır? yoksa başka gezegen ve galaksilere seyahatin yolunu açan bir makine midir? Bunu öğrenmek için Amerikan Hükümeti makineyi yapmaya karar verir.
4- Gerçeğe Çağrı / Total Recall (1990)
Douglas Quaid (Arnold Schwarzenegger) her gece Mars hakkında rüyalar gören bir işçidir. Meraklanan Quaid, anı transferi yoluyla insanları tatile yollayan Rekall Inc. isimli şirketten Mars tatili satın alır. Fakat anı transferi sırasında meydana gelen bir kaza genç adamın zihnini altüst eder. Kendini bir gizli ajan olarak, Mars'ın zalim hakimi Coogan'a karşı mücadele ederken bulur.
5-Işığın Bittiği Yer / The Abyss (1989)
Soğuk Savaş dönemi sırasında bir Amerikan nükleer denizaltısı bilinmeyen bir düşmanın saldırısına uğrar ve deniz tabanına oturur. Amerikan donanması yakınlardaki bir petrol istasyonunun çalışanlarından olayın sebebini araştırmalarını ister ve onlara destek olarak bir özel tim ve yüksek teknolojiyle donatılmış bir araştırma denizaltısı gönderir. Elde ettikleri veriler ve tesbitleri sonucunda takım 'kaza'nın sebebinin dünya dışı varlıkların saldırısı olabileceği yargısına varır, fakat araştırmalarında ilerleyebilmek için 'Abyss' adı verilen derin sualtı kanyonuna girmek zorundalardır.
6-Kelebek Etkisi / The Butterfly Effect (2004)
Çocukluğundan gelen korkunç hatıralarıyla mücadele etmek zorunda kalan Evan (Ashton Kutcher) zaman içinde geçmişe yolculuk yapabildiğini ve olayları değiştirebildiğini keşfeder. Ne var ki her değişiklik hem kendi hayatını hem de çevresindeki insanların hayatını büyük ölçüde etkilemektedir. Üstelik de çoğu zaman beklenenin tam aksine! Bu anımsayışlar çocukluk aşkı Kayleigh'nin (Amy Smart) yıkılmış hayatından sorumluluk duymasına neden olur.
7-Azınlık Raporu / Minority Report (2002)
Yıl 2045. Bir zamanlar cinayet oranında birinci sırada olan Washington şehri artık suç oranının en düşük olduğu şehir olmuştur. Bunun sebebi, polis teşkilatının cinayetleri işlenmeden önce tespit etme yeteneğine sahip "precog"lar kullanması ve böyle cinayet gerçekleşmeden önce müdahale ederek suçun önlemesidir.
8-E.T. / E.T. the Extra-Terrestrial (1982)
Evinden üç milyon ışık yılı uzakta küçük kayıp bir yaratık. Onu evine almayı isteyen 10 yaşında yalnız bir çocuk. Sonsuz bir macera ve dünyanın sınırlarını tanımayan bir dostluk, iki hayatı değiştirir.
9-Son Umut / Children of Men (2006)
Takvimlerin 2027 yılını gösterdiği dünya üzerinde, nedeni çok anlaşılamayan olaylar yaşanmaktadır. Son dünyaya gelen bebeğin üzerinden 19 yıl geçmiştir ve insanlık artık üreyememek gibi bir çıkmazla karşı karşıyadır. Ülkelerin politik düzenlerini de etkileyen bir şekilde değişimler yaşanmasına neden olan bu durum, kendini olayların akışına bırakarak çöküşe giden insanların yanında, bu durumun nedenlerini bulmaya çalışan mücadeleci insanları da yaratır.
10-Avatar (2009)
Yakın gelecekte Pandora adında yeni keşfedilmiş bir gezegen var. Bu gezegende dünyada çok az raslanan ancak çok değerli olan bir elementten bol miktarda var. Ancak sorun şu ki, bu gezegenin sahipleri ve doğası madenciliğe izin verecek türden değil. En büyük tehdit, 3 metrelik ırklarına Na'vi adı verilen yaratıklar.
11-Maymunlar Cehennemi / Planet of the Apes (1968)
Astronot Taylor (Heston) insan ırkını deneyler ve spor yapmak amacıyla kullanan maymunların hükmettiği uzak bir gezegene düşer. Kısa sürede Taylor kendisini avlananların arasında ve yardımsever bir şempanze bilimcisinin elinde olur.
12- Yarının Sınırında / Edge of Tomorrow (2014)
BİLİM KURGU DİZİLERİ image
Hakkında sayfası web sitenizin temel açıklamasıdır. Müşterilerinize, web sitenizin neyle ilgili olduğunu açıklayabilirsiniz.

Bu metnin tümünü düzenleyebilir ve yazmak istediğiniz metni ile değiştirebilirsiniz. Örneğin, bu sektörde ne kadar zamandır yer aldığınızı, şirketinizi özel kılan konuları, şirketinizin temel değerlerini ve daha fazlasını onlara bildirebilirsiniz.


Sayfalar sekmesinde Düzenle düğmesine tıklayarak Hakkında sayfanızı düzenleyin.
Hakkında sayfası web sitenizin temel açıklamasıdır. Müşterilerinize, web sitenizin neyle ilgili olduğunu açıklayabilirsiniz.

Bu metnin tümünü düzenleyebilir ve yazmak istediğiniz metni ile değiştirebilirsiniz. Örneğin, bu sektörde ne kadar zamandır yer aldığınızı, şirketinizi özel kılan konuları, şirketinizin temel değerlerini ve daha fazlasını onlara bildirebilirsiniz. Sayfalar sekmesinde Düzenle düğmesine tıklayarak Hakkında sayfanızı düzenleyin.
BİLİM KURGU KİTAPLARI image
Hakkında sayfası web sitenizin temel açıklamasıdır. Müşterilerinize, web sitenizin neyle ilgili olduğunu açıklayabilirsiniz.

Bu metnin tümünü düzenleyebilir ve yazmak istediğiniz metni ile değiştirebilirsiniz. Örneğin, bu sektörde ne kadar zamandır yer aldığınızı, şirketinizi özel kılan konuları, şirketinizin temel değerlerini ve daha fazlasını onlara bildirebilirsiniz.


Sayfalar sekmesinde Düzenle düğmesine tıklayarak Hakkında sayfanızı düzenleyin.
Hakkında sayfası web sitenizin temel açıklamasıdır. Müşterilerinize, web sitenizin neyle ilgili olduğunu açıklayabilirsiniz.

Bu metnin tümünü düzenleyebilir ve yazmak istediğiniz metni ile değiştirebilirsiniz. Örneğin, bu sektörde ne kadar zamandır yer aldığınızı, şirketinizi özel kılan konuları, şirketinizin temel değerlerini ve daha fazlasını onlara bildirebilirsiniz. Sayfalar sekmesinde Düzenle düğmesine tıklayarak Hakkında sayfanızı düzenleyin.

  1. Jules Verne
  2. Karel Čapek
  3. Arthur C. Clarke
  4. Isaac Asimov
  5. Frank Herbert
  6. H.G. Wells
  7. Yevgeni İvanoviç Zamyatin (Zemyetkin)
  8. Stanislaw Lem
  9. Philip K. Dick
  10. Ursula K. Le Guin
  11. J. G. Ballard
  12. Samuel Delany
  13. Jack Vance
  14. David Brin
  15. Thomas Disch
  16. Robert Sheckley
  17. Harry Harrison
  18. John Brunner
  19. Alexei Panshin
  20. Poul Anderson
  21. Robert A. Heinlein
  22. Kurt Vonnegut Jr.
  23. Adam Fawer
  24. Frederik Pohl
  25. Roger Zelazny
  26. Bernard Werber
  27. Brian W. Aldiss
  28. Cyril M. Kornbluth
  29. Eric Frank Russell
  30. Larry Niven
  31. Douglas Adams
  32. Joanna Russ
  33. Robert Silverberg
  34. Uğur Uludağ

BU SİTE İLE KURULMUŞTUR